SOL Parti Manifestosu

KATILIN, SOLUN ETKİLİ GÜCÜNÜ BİRLİKTE YARATALIM

12 Eylül faşist rejiminin açtığı yoldan yürüyen, emperyalist kapitalist sistemin döşediği taşlara basa basa palazlanan siyasal İslamcı tek adam rejimi, milliyetçi payandaya karşın ayakta durmakta zorlanıyor. Bütün devlet kurumlarını; medyadan toplumsal örgütlenmelere varıncaya değin her şeyi zapt-u rapt altına almaya çalışan; odağında İslamcı dünya görüşünün yer aldığı bu baskı rejimi varlığını sürdürmeye çalışıyor. Bu ülkenin ilerici devrimci geleneği, uzun dönemde kök salan ve cumhuriyet döneminde derinleşen aydınlanma birikimi, asla ve asla dinci milliyetçi bir gericilik önünde boyun eğmedi, eğmeyecek. Bu süreç içinde önemli siyasal görevler üstlenen ÖDP, ülkenin ve sol hareketin çok kritik dönemlerinde aldığı politik tutumlarla siyasal İslamcı rejimin kurulmasına engel olmaya çalışan güçler arasında yer aldı. Hayatın doğruladığı siyasal tespitleri pratiğe taşımakta yetersiz kaldığı ise tartışmasız bir gerçekliktir. Solun, sosyalist hareketlerin bütün zaafları ÖDP açısından da geçerli sayılmalıdır. Şimdi yeni bir kritik eşik önümüzde duruyor. Yerel yönetim seçimlerinde AKP-MHP bloğunun geriletildiği ama yıkılamadığı bir süreçteyiz. Egemen güçler, miadını dolduran bu gerici iktidarın yerini alacak, ondan çok da farklı olmayan bir sağ iktidarın arayışı içindeler. Oysa bugünkü gerici iktidara karşı toplumda çok güçlü bir sol birikim var. Her ne kadar örgütsüz de olsa toplumsal mücadelenin talepleri esas olarak yüzünü sola dönmüş kesimler tarafından taşınıyor. Bu nedenle toplumsal talepler sağ bir programa, sağ bir ittifaka sığmayacaktır. İşte tam da bu nedenle solun talepleri yükseltilmeli ve örgütlenmelidir. ÖDP bu arayışı sürdürmek için bir tüzük kongresiyle adını, siyasal anlayışını yenileyerek yeni bir süreç başlatıyor. Bu yeni süreç hem bir yenilenme hem de yeni bir mücadele ve örgütlenme çağrısıdır. Siyasal İslamcılığın ve ona eşlik eden neo-liberal kapitalizmin yarattığı tahribatı gidermek ve emekçi halk sınıflarının yararına bir düzen kurmak ancak ve ancak sol bir politikayla mümkündür. İnanıyoruz ki bu yenilenme ve birlikte mücadele çağrısı geniş bir yankı uyandıracak, insanın insanı ve doğayı sömürmediği, halkların özgürce yaşadığı, sömürünün son bulduğu sosyalist bir gelecek bu ülkenin ufkunda parlayacaktır. Bu soyut bir çağrı değildir, somut talepler etrafında ilmek ilmek örülecek yeni bir hayatı ve yeni bir toplumu kurma çağrısıdır. 17 yıldır ülkenin üzerine bir deli gömleği gibi giydirilen siyasal İslamcı rejim bütün hatlarıyla çürüyor. Bu çürümenin ülkenin bütün dokularına yayılmaması için çok acil harekete geçmek gerekmektedir. Ülkemiz adına bir çıkış yolu yaratabilmek için, halka karşı her türlü kötülüğü yapmayı göze almış mevcut iktidar bloğunu yıkmaktan başka bir yol yoktur. Bu nedenle, aşağıda yer alan acil talepler için aklı ve yüreği halktan yana olan herkesi mücadeleye çağırıyoruz. Bu çağrı, hayatın içinde yeniden can bulan acil talepleri elde ederek sosyalist bir toplumu bugünden inşa edeceğimize olan inancın çağrısıdır.

1- EMPERYALİZMLE BÜTÜN ANLAŞMALAR İPTAL EDİLMELİ

Emperyalizmle yapılmış bütün açık ve gizli antlaşmalar iptal edilmeli, NATO gibi emperyalist ittifaklardan çıkılmalı, başta İncirlik olmak üzere yabancı üsler kapatılmalıdır. Dış politikanın üzerinde yükseleceği zemin daha çok silahlanmak, daha çok militarizm değildir. Dünyada ve bölgemizde “ulusal güvenliği” korumanın en temel yolu halklar arası kardeşlik ve dayanışmayı güçlendirmek, emperyalist müdahalelere karşı enternasyonalist bir barış ve dayanışma politikası geliştirmek olmalıdır.

2- İHVAN DESTEKÇİLİĞİ BÖLGEYİ FELAKETİN EŞİĞİNE GETİRDİ

Siyasal İslamcı hayaller en derin etkisini Ortadoğu’da gösterdi. Suriye’nin bir iç savaşa sürüklenerek kan gölüne dönmesinde AKP’nin mezhepçi ve yayılmacı politikalarının doğrudan etkisi vardır. İhvan destekçiliği sonuçta bütün bölgeyi bir felaketin eşiğine taşımış, Türkiye’yi emperyalist merkezlerin Ortadoğu’da giriştikleri çıkar kavgasının piyonu haline dönüştürmüştür. Türkiye Ortadoğu’daki yangına emperyalistler tarafından sürüklenmiş durumdadır. Bu cendereden derhal çıkılmalıdır. Halklar arasında bütün dinsel, etnik, mezhepsel farklara karşın bir arada yaşamanın tesis edilmesi Türkiye’nin dış politikasının temeli olmalıdır.

3 – SURİYE’NİN KADERİ SURİYELİLER TARAFINDAN TAYİN EDİLMELİ

Yanı başımızda en yakıcı sorun olan Suriye’nin kaderi yine Suriyeliler tarafından tayin edilmelidir. Başta emperyalist ülkeler olmak üzere bütün dış güçler ve Suriye’ye konuşlandırılan El Nusra, IŞİD gibi cihatçı güçler Suriye’den çıkarılmalıdır. Türkiye’nin dış politikası bölge barışı ve kardeşliği temelinde Sünni İslamcılığa dayandırılmadan yeniden kurgulanmalıdır. Savaşın yarattığı yıkım sonucunda ülkelerinden kaçmak zorunda bırakılan insanlar için güvenli bir yaşam ve gelecek inşa edilmelidir. Bu artık sadece bir dış politika sorunu değil, Türkiye’nin içine, milyonlarca insanın dramı olarak da taşınan bir iç sorundur.

4- BU REJİM ORTADAN KALDIRILMALI

Siyasal İslamcı rejim 17 yıllık iktidarı boyunca halkı birbirine düşüren bir kutuplaşma politikası izledi. Kendi iktidarını desteklemeyen her kesimi teröristlikle suçlayarak bir terör ve korku rejimi yarattı. Demokrasi, yargı bağımsızlığı, hukukun üstünlüğü gibi kavramlar rafa kaldırılarak bir tek adam rejimi inşa edildi. Parlamento ve toplumsal örgütlenmeler bütünüyle etkisizleştirildi. Bu rejim, halka karşıdır ve derhal ortadan kaldırılmalıdır. Bu, halkın sorunlarına hiçbir çözüm üretmeyen eskinin parlamenter rejimine geri dönülerek yapılamaz. Kuvvetler ayrılığına dayanan, halkın söz, yetki ve karar süreçlerine dahil edildiği, yerel yönetimlerin ve yerinden yönetim anlayışının temel alındığı yeni bir düzen kurulmalıdır. 12 Eylül faşist anayasasının bütün hükümleri iptal edilmeli, siyasal partiler yasası ve seçim yasası başta olmak üzere tüm anti-demokratik yasalar kaldırılmalıdır. İfade ve örgütlenme özgürlüğünün her düzlemde geliştirilmesi ve gerçek bir demokrasi için tüm yasal düzenlemeler yapılmalıdır.

5- TARİKATLAR VE CEMAATLER ETKİSİZLEŞTİRİLMELİ

Bu dönüşüm, İslamcı kesimlerin devleti ele geçirmek için yarıştıkları, hem devleti hem toplumu dinselleştirdikleri ve bunun için kanlı ya da kansız darbelere başvurdukları bir ortamda gerçekleşemez. Yeni siyasal zemin, mutlaka ve mutlaka laiklik temeli üzerinde tarikatların ve dinsel cemaatlerin etkisizleştirildiği bir anlayışla kurulmalıdır. Bunun için tarikat ve cemaatlere sunulan tüm devlet desteğine son verilmeli, gerici örgütlenmelerin devlet içindeki kadroları dağıtılmalıdır. Dinin devlet işlerini ve toplumsal hayatı düzenlemeyeceği bir siyasal yapı kurulmalıdır. Başta Aleviler olmak üzere bütün farklı inanç odaklarının özgürce inançlarını yaşamaları sağlanmalıdır.

6- HALKA AİT TÜM VARLIKLAR YENİDEN KAMULAŞTIRILMALI

Neoo-liberalizmin sınırsız bir sömürüye dayanan ve başta işçi sınıfı olmak üzere bütün halk kesimlerini yoksulluğa ve sefalete sürükleyen politikaları tam anlamıyla iflas etmiş durumdadır. Emperyalist-kapitalist sistemin içine sürüklendiği kriz, Türkiye’de de neo-liberalizmin halk düşmanı politikalarını göz kırpmadan uygulayan AKP’nin neden olduğu derin bir ekonomik krize yol açtı. Özelleştirmelerle haraç mezat satılan kamu varlıkları, yap-işlet-devret politikalarıyla yağmalanan kamu kaynakları; işlerinden edilen, sendikasızlaştırılan işçiler ve bütün halk sınıfları yoksullaştırıldı. Krize son vermek, bu yağmaya dur demekten geçiyor. Bütün bir ekonomi, rant ekonomisinden üretim ekonomisine geçiş perspektifiyle ve kamu çıkarını gözeten bir anlayışla baştan aşağı yenilenmelidir. Yerli-yabancı sermayeye peşkeş çekilen, halka ait tüm varlıklar yeniden kamulaştırılmalıdır.

7-KRİZE KARŞI EMEKÇİ HALK KORUNMALI

Ekonomik krizin yükü zamlarla yoksul kesimin sırtına yıkılıyor; halkın kaynakları savaşa, sermayeyi kurtarmaya harcanırken; yazlık kışlık Saray’lar için israf edilirken insanlarımız toplu intiharlara sürükleniyor. Krize karşı halkı savunacak acil tedbirler alınmalı; asgari ücret ve temel gıda maddeleri vergi dışı tutulmalı, emekçilerin örgütlenmesinin ve grev hakkının önündeki engeller kaldırılmalı, kıdem tazminatı gaspına son verilmeli, yurttaşlık geliri uygulamasıyla en yoksul yurttaşların dahi asgari yaşam standartlarına ulaşması sağlanmalıdır.

8- EĞİTİM VE SAĞLIK PARASIZ OLMALI, İŞSİZLİK SORUNU ÇÖZÜLMELİ

Eğitim ve sağlık gibi yaşamsal hizmetler kesinlikle parasız olmalıdır. İnsanları hastalandırmayan koruyucu sağlık hizmetlerine ağırlık verilmeli, özel hastaneler halkın sağlığı için kamulaştırılmalıdır. Benzer bir durum eğitim için de geçerlidir. Parasız eğitim olmazsa olmazdır. Eğitimde fırsat eşitliği sağlanmalıdır. Eğitimin içeriği de bütünüyle ırkçı, cinsiyetçi ve dinsel öğelerden arındırılarak bilimsel ve laik bir temele oturtulmalıdır. Bilim değil kâr merkezi olan özel okullar ve vakıf üniversiteleri kamulaştırılmalı, üniversiteler YÖK gibi zincirlerden kurtarılarak özgürce bilim üretilen odaklar haline dönüştürülmelidir. Ülkenin en önemli sorunu işsizliktir. Eğitimin paralı hale getirilmesi sonucunda düşük nitelikli eğitim alan yoksul çocukları diplomalı işsizler ordusuna katılmaktadır. Emekli maaşlarıyla iş bulamayan diplomalı çocuklarına bakmak zorunda kalan insanların varlığı trajik bir sorundur. Devlet işsizlik ve diplomalı işsizler sorununa acil önlemler almak zorundadır. Batık şirketleri kurtarmak için hesapsızca harcanan kamu kaynakları bu sorunun çözümünde kullanılmalıdır.

9- KADINA YÖNELİK ŞİDDETE ACİL ÖNLEM ALINMALI

Şiddete maruz bırakılan, yaşamları çalınan kadınların can güvenliğinin sağlanması, erkek şiddetine son verecek önlemlerin alınması son derece acildir. 6284 sayılı yasa ve İstanbul Sözleşmesi, hiçbir bahaneye yer bırakmayacak şekilde uygulanmalıdır. Kadınların her tür ezilme biçimi ve her düzeyde erkek egemenliği ortadan kaldırılmalıdır. Toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayacak her türlü önlem alınmalıdır. Her türlü cinsel kimlik ve cinsel yönelim ayrımını ortadan kaldıracak, insanların özgürce ve korkusuzca yaşayabilecekleri bir toplumsal ortam yaratılmalıdır.

10- ÇEVRE TALANINA SON

Kapitalizm, içinde yaşadığımız gezegeni bitmek bilmez bir kâr hırsıyla ölüme doğru sürüklüyor. Küresel ısınma, iklim krizi geleceğimizi bir kâbusa çeviriyor. Bu ülkemizde de farklı değil. Maden aramaları ormanları yok ediyor, ardı ardına çevre felaketleri yaşanıyor. HES’ler, JES’ler, termik ve nükleer santraller doğada geri dönülmez bir tahribat yaratıyor. Çevrenin kâr için talan edilmesine derhal son verilmelidir. Gezegeni yok olmaktan kurtaracak, kapitalizmin kâr hırsına ‘dur’ diyecek her türlü önlem alınmalıdır.

11- TARIM VE HAYVANCILIĞIN ÇÖKERTİLMESİNE SON

Siyasal İslamcı iktidar tarafından uygulanan neo-liberal politikalar ülkemizde tarım ve hayvancılığı tümüyle çökertti. Bu alanlarda halkın sağlıklı ve ucuz gıdaya ulaşabilmesi ve gıda egemenliğinin sağlanması için kooperatifçilik, küçük üreticilerin desteklenmesi, yerel tohumların korunması vb. önlemler acil olarak devreye sokulmalıdır.

12- KÜRT SORUNUNDA BARIŞÇIL ÇÖZÜM

Kürt sorunu hem ülke hem de bölge açısından en acil sorunların başında geliyor. Kürt sorununun barışçıl bir temelde ve halkın nasıl yaşamak isterse öyle yaşamasını kabul eden bir yerinden demokrasi anlayışıyla çözülmesi gereklidir. Şiddet politikaları, halkları birbirine düşman etmenin yanı sıra çözümü de imkânsızlaştırmaktadır. Sorunun çözümünde silahlardan arınmış bir barışçıl siyasal süreç devreye sokulmalıdır.

13- BELEDİYE BAŞKANLARI GÖREVİNE İADE EDİLMELİ

Hukuk ayaklar altına alınarak, işlerinden edilen, cezaevlerine atılan baskı ve zulüm gören aydınlar, politikacılar derhal serbest bırakılmalı ve özgürlüklerine kavuşturulmalıdır. Halkın iradesine karşı atanan kayyumlar görevlerinden alınmalı, seçilmiş belediye başkanları görevlerine iade edilmelidir. İğneyi başkasına çuvaldızı kendimize batıralım; evet bu ülkenin aydınları, emekçileri, kadınları, solcuları, sosyalistleri bu rejim karşısında boyun eğmediler. Ancak böyle bir rejimin kurulmasını da yaygınlaşmasını da engelleyemediler. Bunun nedenleri üzerine konuşmak, tartışmak zorundayız. Bu sadece bizimle ilgili ve sadece bugüne dair bir mesele değildir. Bizimle birlikte bütün dünyanın geleceği açgözlü çokuluslu mega şirketlerin ve onların uşaklarının elinde büyük bir felakete sürüklenmektedir. Kendimizi yenileyerek, bu ülkenin üzerine çöken kâbustan kurtulmak için daha büyük bir kararlılıkla ve cesaretle birlikte mücadele etmeliyiz. Ancak bu şekilde yeryüzünü ve ülkemizi kaplamaya başlayan karanlığın örtüsünü parçalayabiliriz. Ancak bu şekilde geleceğimizi tehdit eden örgütlü kötülüğe ‘dur’ diyebiliriz. Bu çağrımız, özgür ve demokratik bir ülke ve dünya özlemini yüreğinde taşıyan herkesedir. Katılın, solun etkili gücünü birlikte yaratalım; eşit, bağımsız, laik, özgür bir ülkeyi birlikte kuralım!