Türkiye ekonomisi 2020 yılının ilk çeyreğinde yüzde 9,9 küçüldü. Çift haneli bir daralma açıklanmasın diye bu oranın tercih edildiği kuşkusu uyansa da durum zaten yeterince vahim. Yılın ilk üç ayıyla karşılaştırılınca yüzde 11’lik daha da keskin bir daralma yaşandığı görülüyor. Ekonomi yönetiminin pandemi sürecinde Türkiye ekonomisinin pozitif ayrıştığı, büyüme hedeflerinden sapılmayacağı açıklamalarının bir kandırmacadan öteye gitmediği net biçimde ortaya çıkmış durumda.
Sanayinin yüzde 16,5, inşaatın yüzde 2,7, hizmet sektörünün ise tam yüzde 25 daraldığı endişe verici bir tabloyla karşı karşıyayız.
Harcamalar temelinde bakılınca ise hane halkının yüzde 8,6, yatırımların yüzde 6,1, kamu harcamalarının ise yüzde 0,8 düştüğü görülüyor. Ancak bu soğuk istatistikler yoksul halkın gerçek durumunu yansıtmaktan çok uzak. Çünkü hane halkı harcamalarına uzaktan çalışma düzeni içerisinde geliri düşmeyenler de döviz arttıkça döviz hesaplarının TL karşılığı şişip satın alma gücü artan rantiye kesimler de dahil.
Buna karşın pandemi süreci içerisinde yoksulların sayısının 1,4 milyon kişi sıçradığını biliyoruz. Yeni yoksulların yarısı kayıt dışı istihdam ediliyor, dörtte biri ise tüm sosyal yardım mekanizmaların dışında kalıyor.
Elbette Covid-19 başka ülkelerde de ekonomileri yavaşlatıyor. Nitekim OECD ülkelerinin 2020 ikinci çeyreğinde ortalama yüzde 9,8 küçüldüğünü biliyoruz. Gelgelelim Türkiye’de salgın döneminde işini kaybeden, geliri düşen halk kesimlerine yapılan sosyal yardımlar başka ülkelerle karşılaştırıldığında çok sınırlı. Zaten çoğu işsizlik sigortası fonundan, emekçilerin kendi parasından karşılanan sosyal ödemelerin toplamı 30 milyar lirayı, gayri safi milli hasılanın yüzde birini bile bulmuyor. Nakit ücret desteği ödemesi asgari ücretin yarısı civarında, 4 kişilik bir ailenin açlık sınırının ancak yüzde 65’ine denk düşüyor.
Ekonomik durgunluğu emekçi halk kesimlerine yapılacak sosyal transferlerle değil, kredi patlaması ile aşmaya çalışan AKP zihniyeti hem kaynakları ev, araba alabilecek varlıklı kesimlere aktarıyor hem de enflasyonu da besleyen yanlış adımlar atmaya devam ediyor. Pandemi öncesinde de zaten ekonomik durgunluk yaşayan Türkiye ekonomisinin, 2018-2020 arasında yakın tarihin en kötü performansını sergileyeceği, ortalama yaşam standardının düştüğü bir dönemin yaşanacağı ortada. AKP’nin piyasacı, rantçı, kendine yakın kesimleri kayırmacı ekonomi yönetimi anlayışının iflas ettiği artık açıkça görülüyor.