# Tekalif-i Milliye
100 YIL ÖNCE BAŞKA KOŞULLARDA ALINAN KARARLARI
NEDEN KENDİ GÜNDEMLERİNE ALET EDİYORLAR?
İKTİDARIN ASIL DERDİ NE?
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, son konuşmasında, IBAN numarası vererek başlattığı yardım kampanyasına yönelik eleştirilere Tekalif-i Milliye Emirleri’neatıf yaparak yanıt verdi.
Tekalif-i Milliye Emirleri Kurtuluş Savaşı’nın çetin günlerindeki tedbirleri ifade eder. 1921 yılında çıkartılan yasa ile savaş koşullarında kararların hızlı alınması ve derhal yürürlüğe sokularak uygulanması amaçlanıyordu.
100 yıl önce çok başka koşullarda alınan kararları bugün kendi gündemine alet ediyor.En net mesajlar verilmesi gereken bir zamanda bu tip konuşmalar yurtaşların aklını bulandırmaktan başka işe yaramıyor. Cumhurbaşkanı, salgın boyunca yaptığı her konuşmasında olduğu gibi son konuşmasında da halkın, emekçilerin sorunlarına hiçbir çözüm yolu göstermedi.
Ama daha önemlisi Tekalif-i Milliye’ye yapılan atıf, Erdoğan’ın aldığı kararların kayıtsız şartsız uygulanmasını, sözünün yasa haline gelmesini, hiçbir icraatinin sorgulanmamasını amaçlıyor.Bu konuşmayı eleştiren gazeteci Fatih Portakal hakkında yapılan jet suç duyurusunu da bunu açıkça gösteriyor.
Anlaşılıyor ki Erdoğan’ın bizzat başlattığı bağış kampanyası tutmadı. İkinci adım olarak zora başvurmanın gündemde olduğu görülüyor. Tekalif-i Milliye vurgusunun can alıcı noktası fedakarlığın yine halktan istenecek olmasıdır.İktidar eliyle aktarılan kamu kaynaklarıyla büyütülen, Cengiz Holdingler, Limak’lar ve halkın emeği üzerinden zenginleşen diğer şirketler yaptıkları bağışı vergiden düşerken; zam ve vergi yükü altında ezilen, salgın nedeniyle işinden olan, faturalarını ödemeyen emekçi halkın son birikimlerine göz dikiliyor.
İktidarın en başından bu yana salgınla mücadele odaklanmak yerine, salgın öncesinden sürdürdüğü toplumsal muhalefeti sindirme, farklı sesleri boğma ve insanların özel hayatlarını kontrol altına alma gündemlerinden vaz geçmediği görülüyor. Salgını “davaları“ için bir fırsata çevirmenin, İslamcı faşizmi güçlendirmenin vesilesi haline getirmenin gayreti içindeler.
Bu karanlık rejim ülkemize ve emekçi halka zam ve zulümden başka hiçbir şey vaat etmiyor. Bu köhnemiş düzenleri halkı temsil etmiyor. Şimdi, halkın yaşam hakkı için kamucu, demokratik, toplumsal dayanışmayı temel alan bir düzeni savunmanın zamanıdır.